Meğer bize yıllarca, Allah’ın şeriatı diye anlatılıp tanıtılan şeriat, aslında Allah’ın şeriatı, Kur’an-ı Kerim’in şeriatı değilmiş. Bizim de yıllarca savunuculuğunu yaptığımız şeriat, insanların kendi elleriyle yazdıkları beşeri rivayet ve fikirlerden olusan itikadi ekol ve mezhepler üzerine kurulu, Kur’an-ı Kerim’e ters düşen, insanlara din adı altında baskı uygulayan, Kendisinden başka İlah olmayan Alemlerin Rabbi, Kainatın Tek Efendisi Yüce Allah’ın insanlara tanıdığı özgür imtihan iradesine ambargo koymak suretiyle, ibadetleri Allah sevgisi ve korkusu için değil devletin dayatmalarıyla yaptıran, itikadi ekolüne, fırkasına, geleneksel mezhep inanışlarına göre farklılık gösteren değişik yönetim modelleri olan, Allah’a din öğretmeye kalkanların uydurduğu tam bir tağut sistemidir.

Her ne kadar mezhebi fikir ürünlerinden oluşan tağuti yönetim modellerini Alllah’ın şeriatı zannedilmesini eleştirsem de, Türkiye’de uzun yıllar müslüman halka kan kustururcasına dinini rahatça yaşama özgürlüğüne kelepçe takıp pranga vuran kemalizm sosuna batırılmış yarı laik yönetim modelini de eleştirmemek haksızlık olur diye düşünmekteyim .Müslümanların laiklik zannettikleri devlet yapısı aslında yarı laik yarı kemalizmdir.

Ülkemde son 10 yıl öncesine kadar 80 yıl boyunca azınlık bir grubun ortaçağ avrupasını aratmayan kendi ideolojileriyle oluşturduğu, kendi dayatmalarına göre dizayn ettiği adına sözde ” Laiklik” dedikleri Kur’an’ın yaşanma şartlarını, ancak laikliğe yani kemalizme ters düşmeyecek şekilde düzenlemeleri, özgürlüğün sadece laiklik/kemalizm sınırları içerisinde yaşanabileceğini zorbalıkla dayatmaları,”kamusul alan” örneğinde olduğu gibi Allah ‘a meydan okumaktır.

Bir Kur’an talebesi olarak, tevhidsel bilincin vermiş olduğu sorumlulukla, müslümanların birliğine engel olup ayrıştıran mezhebleri, fırkaları, tarikatları, cemaatleri eleştirip, bunların ürünleri olan bidat/hurafelerle, şirk unsurlarıyla mücadele eden yazılar yazdık. Samimiyet; Allah’ı birlemeye, tevhidsel bilinci zehirleyip insanın fıtrat kitabına kodlanan ”Allah’tan başka İlah yoktur” hakikatine ters düşen ne kadar şirk unsuru varsa ayırım yapmadan tamamını bir bütün olarak görmekle ifade edilebilir.

Bir kesimin şirk faaliyetlerini eleştirip, farklı bir kesimin aynı yol üzerinde bulunan şirksel eylemlerini görmezden gelmek, örtbas etmek suretiyle o kesime şirin görünmeye çalışmak, beğenilmeyi, korkuyu ve rızayı insanda aramak, apaçık bir ikiyüzlülüktür.

Dikilitaşlara insan şekli vermek suretiyle resmi kurumların önüne dikip, resimlerini çerçeveletip duvarlara asarak, rabıtanın farklı bir boyutunu farkettirmeden, ilkokuldan itibaren, psikolojik gelişimin ilk evrelerinden başlayarak bilincaltına enjekte edip, ilgili ders kitaplarının konularıyla da ruhsal bedenlere, beyinlerin etrafına görünmeyen demir ağlar örüp, ileride kırılması güç olacak zincirlerle çevirip kilitleyen, şeffaf kalplerin kararmasına sebep olan,

Bazen de ileri derecede küstahlaşıp; ” Olmasaydın olmazdık” , “O olmasaydı şimdi” diye başlayan, devamını ifade etmekten haya ettiğim cümleler kurup, insanların var olma bilincine hakaret eden, ruhsal zekasıyla dalga geçen, daha da farklı örnekleriyle de , Kendisinden başka İlah olmayan Alemlerin Rabbi, Kainatın Tek Efendisi, Büyük patlamanın Yegane Mühendisi Yüce Allah’a meydan okuyan cehalet, sapıklık, şirk argümanlarının kaynağı olan ideolojiyi de eleştiremiyorsak, saf Kur’ani sorumluluğu, duru tevhid bilincini, gerçek kulluk misyonunu, binaenaleyh; Sık sık okuduğumuz Fatiha suresinin, ” Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnızca senden yardım bekleriz” ayetlerini henüz kalbimize indirememiş, henüz anlayamamışız demektir.

Özellikle dinimi sorguluyorum demek suretiyle Kur’an ayetlerini ölçüsüzce sorgulayanlar, her yıl düzenlenen Rasulün kutlu doğum haftası etkinliklerini eleştirenler, bu ideolojiyi de sorgulayıp eleştiremiyorlarsa ters giden birşeyler var demektir…

Yorum bırakın