Biz, toplum olarak namazı Kur’an-ı Kerim’den öğrendik. Yani onun yönlendirdiği adreste öğrendik. Ancak nasıl namaz kılacağımızı Kur’an’ı bilmeden, Kur’an’a bakmadan fakat Kur’an’ın tarif ettiği yön levhasıyla bulduk. Herşey bir sebepler silsilesiyle gerçekleşti.

Toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul görmüş geleneneksel mezhep öğretilerinin tartışmasız takipçileri ve Kur’an-ı Kerim’in başka kaynaklara muhtaç olduğunu düşünen kesimin katı bir taassupla savunduğu bir idda olan ”bana Kur’an’da namazın kılınış tarifini göster, göster de görelim, gösteremezsin ki”, Kur’an namazın detaylarını vermez o yüzden hadisler olmasaydı namaz kılmayı öğrenemezdik demektedirler.

Kur’an’da namazın detay detay yazılması yetişkin bir insana yemek yemeyi öğretmek gibi olurdu. Kur’an’da namaza çok detay verilmemesi o toplumun namazı zaten bildiğini gösterir.

Toplum namaz kılmayı, camilerde babasının yanında saf tutmuş başlarında yıldız motifli beyaz takkeli küçük çocukların, ya da evlerde namaz kılan annelerini taklit etmeye çalışan kız çocuklarının v.s öğrendiği şekilde taklit yoluyla öğrendi. Yani namaz kılmayı öğrenenler ya şu ”Kütüb-i Sitte” yi açayım da Buhari’nin namaz babına bir bakayım acaba rüku nedir, acaba secde ne demekmiş, kıyam da nedir acaba ? bir öğreneyim demedi. Zaten kimsenin evinde ”Kütüb-i Sitte” yok, olsa da zaten bir baksa merak etse diyeceği şu olur;

Aman Allah’ım! yüz türlü tekbir alma çeşidi var acaba hangisi doğru? Daha tekbir bile alamadık !! Kıyamda ellerin nasıl bağlanılacağına dair birbirinden farklı yöntemler, kiminde ellerin göğüs hizasında bağlanması, kiminde ellerin biraz daha aşağıda bağlanması, kiminde göbek hizasına kadar indirilmesi bir tanesinde de ellerin hiç bağlanmadan yanlara salınması, bu arada 76 sayfalık abdest babını unutup direkt namaza daldık neyse yazı çok uzayacak zaten iki paragrafı aşan yazılar okunmamakta, uzun lafın kısası biz namazı ” Rüku edenlerle rüku ederek” öğrendik. Yani Kur’an-ı Kerim’in gösterdiği yön levhasıyla, yani Kur’an’dan öğrendik….

Yorum bırakın